Bilgiyi İşleme Kuramı

Birey belli bir zaman ve yerde öğrendiği bilgiyi, istediği yer ve zamanda  uygulama yetisine sahiptir. Örneğin okulda öğrendiğimiz bilgileri, aradan bir süre geçtikten sonra sınavda hatırlayabilir, ya da yıllar sonra günlük hayatımızda karşılaştığımız bir sorunu çözerken kullanabiliriz. Bu durum bireyin öğrenilen bilgileri belli bir yerde depolama kapasitesine sahip olduğunu göstermektedir. Birey bu özelliği sayesinde belli bir durum karşısında çeşitli davranışlar ortaya koyabilir.

          Dışarıdan gelen bir uyarıcının duyu organları tarafından alınması ve bellekte bilgi olarak depolanması süreci doğrudan gözlenemez. Ancak psikologlar bu süreçle ilgili bir çok hipotezler ve bunlara dayalı kuramlar geliştirmişlerdir. Günümüzde bu kuramlardan en çok kabul gören ve üzerinde en çok araştırma yapılanı bilgiyi işleme kuramıdır. Bu kuram bireyin bilgi toplama, örgütleme, depolama ve hatırlama aşamaları ile ilgilenir.

 

           Bilgiyi işleme kuramının iki temel sayıltısı vardır. Bunlar:

1.      Öğrenme sürecine öğrenci aktif olarak katılmak zorundadır. Birey dışarıda ki uyarıcının duyu organlarına gelmesini beklemek yerine, onları arama eğilimindedir. Birey etkileşim kurduğu uyarıcılara kendisi anlam verir ve yorumlar.

2.      Önbilgiler ve bilişsel beceriler öğrenmeyi etkiler. Bireyin önbilgileri ve bilişsel becerileri duyularına gelen uyarımları anlamasına ve yorumlamasına yardımcı olur.

 

Bilgiyi İşleme Kuramı Ve Bilgisayar

 

 

          Bilgisayarın icat edilmesi sırasında insanların düşünme sistemiyle bir benzerlik kurulmaya çalışılmamıştır. Ancak özellikle kişisel bilgisayarların gelişmesiyle birlikte, bilişsel öğrenme kuramcıların insanların öğrenme süreciyle, bilgisayarın işleyiş sistemi arasında benzerlik olduğunu fark etmişlerdir.

 

          Bu benzetmeye göre, hem bilgisayar hem de insan, bilgiyi çevreden alırlar, bilgisayarlara bilgi, klavye ya da CD’ler ile aktarılırken, insanlar duygu organlarını kullanırlar. Bilgisayara girilen veriler, bilgisayar tarafından değiştirilir,kayıt edilir ve saklanır. Bu işlem elektronik devreler ve yazılımlarla sağlanır. İnsan da yeni bilgiyi değiştirir, hali hazırda olan bilgileri ile değiştirir ve saklar. Bunu sinir sistemi ile gerçekleştirir.  Son olarak bilgisayar bilgiyi ekranda göstererek ya da yazıcı aracılığı ile dışarıya çıktı olarak verirken, insanlar da el, ağız gibi organlarını kullanarak bilgiyi davranışa dönüştürerek gözlenebilir hale getirir.

          İnsanla bilgisayar bezerliği bununla da sınırlı değildir.İnsanlar da bilgisayar gibi donanım ve yazılımlara sahiptir. Bilgisayarın donanımı, metal kap, elektrik ve elektronik devrelerken; insan, sinir sistemi, kas ve kemik sisteminden oluşmaktadır. Bilgisayarın yazılımlarını programlar oluştururken, insanların yazılımı, geçmiş yaşantılarından kazandıkları bilgilerdir.¨

 

 

 

          İnsan belleğini, hem duyularımız yoluyla edindiğimiz bilgiyi depolamak hem de gerektiğinde bunları "bulup getirmek" için çalışan bir sistem olarak düşünebiliriz, insan belleği konusunda bilgi edinmenin bir yolu, görsel ve işitsel uyarıların hangi işlemler yoluyla bellekte tutulduğunu ve daha sonra nasıl anımsandığım incelemektir. Belleğin bilgi işleme kuramına göre bellek, farklı yapısal birimlere sahip, ancak birbirine bağlı parçalardan oluşan ve birbirinden farklı süreçleri içeren bir sistemdir. Belleğin farklı yapısal birimlerden oluşması, anıların özelliklerinin ve düzenlenişlerinin birbirinden farklı olması anlamına gelir. Kimi zaman, bir telefon numarasını, sonradan anımsamak için kendi kendimize ne kadar tekrar edersek edelim aklımızda tutamayız. Başka şeylerse çok daha akılda kalıcı olabilir. Sanki, farklı türden anılar belleğimizin farklı yerlerinde saklanıyor gibidir. Anılarımızın kalıcılıkları da, sanki bu farklı depoların yapısını gösterir.

 

 

 

 

          1960'lı yılların sonlarında Atkinson ve Shiffrin, belleğin bilgi işleme kuramını ortaya koydular. Buna göre. belleğin yapısı, üç farklı depolamadan oluşuyor. Bunlar, duyusal kayıt, uzun süreli depolama ve kısa süreli depolama olarak adlandırılıyor. "Depo" olarak adlandırılan bu bölümlerin her biri, farklı bilişsel "kod" ları oluşturur. Bu üç deponun kapasiteleri, kayıtları tutma süreleri ve işlem özellikleri birbirinden farklıdır. Farklı bölgelerde depolanmış anıların değiştirilmesi ve bir yerden bir yere aktarılması için kullanılan bilişsel işlemlerse "süreç"leri oluşturur.
          Bilgi işleme kuramına göre, duyulardan toplanan uyarıların geldiği ilk yer, depoların da ilki olan "duyusal kayıt" bölümüdür. Duyusal kayıt olarak adlandırılan yerde kayıt yapılabilmesi için kişinin dikkatini gelen uyarılara yönlendirmesine gerek yoktur; Bu kendiliğinden gerçekleşir. Bu yüzden duyusal kayıdın kapasitesi çok geniştir; gelen tüm uyarıların burada kısa bir süre için tutulduğu varsayılır. Bu amaçla çabucak bir bilişsel "kod" oluşturulur. Duyusal kayıtta görsel, işitsel ve öteki duyulardan gelen uyarılar farklı yerlerde tutulur. Duyusal kayıtta görsel uyanlar 4-5 saniye, işitsel uyarılarsa bunun 10 katı kadar bir süre tutulurlar. Bu süre geçtikten sonra duyusal kayıtta tutulan kayıtlar silinir.
          Bilgi işleme kuramına göre, kayıtların taşındığı bir sonraki yer, "kısa süreli depolama"dır.      Buradaki bilgiler, sözsel ya da sözel olarak kaydedilir. Gelen uyarı, yani duyusal kayıttan buraya aktarılan uyarı görsel bir uyarı da olsa kayıt, akustik ya da sözel olarak yapılır. Kısa süreli depolamanın kapasitesi sınırlıdır. Elden geçirilmeyen, ya da buradan "uzun süreli depolama"ya aktarılmayan kayıtla silinir. Kayıtların kısa süreli depolamadan uzun süreli depolamaya aktarılması, "yineleme" yoluyla olur. Kısa süreli depolamadaki kayıtlar, yineleme yoluyla tazelenerek, orada daha uzun süre tutulabilir. Öte yandan yineleme, buradaki kayıtlardan, uzun süreli depolamada saklanmaya uygun kayıtlar oluşturulmasını sağlar. Kısa süreli deponun, "işlek bellek" olarak rol oynadığı da düşünülmüş. işlek bellek, öğrenme, akıl yürütme ve yorumlama gibi bilişsel işlevlerin parçası olarak, bilginin geçici bir süre için alınarak manipüle edildiği sisteme verilen ad.
          Uzun süreli depolamanın kapasitesi de duyusal kayıtta olduğu gibi sınırsızdır. Uzun süreli depolamaya bir kez aktarıldıktan sonra, malzemelerin burada kalıcı olduğu düşünülüyor. Uzun süreli depolamadaki kodların düzeni, öteki depolardakinden farklıdır. Buradaki malzemeler "anlamlarına göre" kodlanırlar. Kalıcı bellek olarak da adlandırabileceğimiz uzun süreli depolama, anılarımızın saklandığı yerdir. Anılarımız, algıladığımız şeylerin kayıtları olduğu için, kokular, gördüğümüz ya da işittiğimiz şeyler, ipucu yerine geçerek çoğu zaman anımsadıklarımızı etkiler. Uzun süreli depolamada bulunan kayıtların anımsanmasında karşılaşılan güçlüklerse, başka kayıtların bunları engellemesi ya da bastırmasına bağlıdır.

 

 

 

 

          Belleğin bilgi işleme kuramı, son otuz yılda pek çok değişikliğe uğramış olsa da, hâlâ belleğin açıklanması konusunda önem taşıyor. 1970'li ve 80'li yıllar boyunca bilişsel psikologlar bellekle ilgili kuramlarını geliştirmeyi sürdürdüler. Duyusal kayıttaki bilgilerin, gelen uyarının türüne ve kişinin seçtiği stratejiye göre farklı hızlarda değerlendirildiği anlaşıldı. Kısa ve uzun süreli depolamanın içeriği konusunda da daha ayrıntılı bilgiler elde edildi. Önceleri psikologlar, kayıtların içeriğinin, depolamanın yapısını etkilediğini düşünüyorlardı. Daha sonra, gelen uyarıların bellek sistemindeki herhangi bir noktada çok farklı yollarla kodlanabileceği anlaşıldı. Bugün, kısa süreli depolamayla uzun süreli depolama arasında kesin bir ayrım yapılmıyor. Belleğin, gelen uyarıların nasıl kaydedildiği, nasıl depolandığı ve nasıl "bulunup getirildiği" konularında da çok esnek olduğu ortaya çıktı.
          Hepimiz her gün pek çok şeyi unuturuz. Öğle yemeğinde ne yediğimizi, telefon numaralarını, filanca toplantıda tanıştığımız birinin adını... Aslında bir şeyleri unutuyor olmak her zaman çok önemli olmasa da, anımsamaya çalıştığımız şeyleri unutmuş olmak bizi rahatsız eder. Böyle zamanlarda çoğumuz, belleğimiz üzerinde ne kadar az kontrol sahibi olduğumuzu fark edip şaşırırız. Kimi zaman aklımızda tutmaya çalıştığımız kimi şeyleri unutuveriririz. Kimi zaman da, hiç aklımızda yokken, anımsamaya çalışmasak da, bir şey birdenbire aklımıza geliverir; kokular, sesler, başımızdan geçmiş bir olay, bir yüz, bir manzara...
          Bir şeyi anımsadığımız zaman, o şeyi anımsadığımızın farkında oluruz. Aslında bu duygu, her zaman o şeyi anımsamanın önemli bir bölümü olmayabilir. Otomobil kullanmayı ele alalım: Otomobil kullanırken çoğu zaman trafik işaretlerinin anlamlarını ya da yapacağımız işlerin sırasını anımsarken, bunun bilincinde olmayız. Kimi zaman da biz bilinçli olarak deneyimlerimiz arasına koymamış olsak bile kimi bilgiler belleğimizde kaydedilir. Peki, insanlar bilgileri (ya da uyarıları) belleklerinde tutmak ve daha sonradan, gerektiği zaman bunları bulup geri getirmek için ne yaparlar? Bilgi işleme kuramına göre, insanlar anılarını "çalıştırmak" için, üç tür bellek işlemi yapar. Bunlar, kaydetme, depolama, ve bulup getirmedir.
¨

 

BİLGİYİ İŞLEME KURAMININ ÖĞELERİ

 

 

          Öğrenme ya da bilgiyi ileme süreci doğrudan gözlenemediğinden bu süreci somutlaştırmak

 

ve daha kolay anlamamızı sağlamak üzere bir model geliştirilmiştir. Model, öğrenenin merkezi sinir sistemi öğrenmenin merkezî sinir sisteminde var olduğu  kabul edilen yapıları göstermektedir.

         

         Bilgiyi işleme kuramına göre öğrenmeye etki eden iki temel unsur vardır. Bunlardan biri bilginin depolandığı belleklerden oluşan bilgi depoları, diğeri ise bu belleklere bilginin işlenmesini, bir depodan başka bir depoya aktarılmasını sağlayan, içsel bilişsel etkinlikleri kapsayan, saklanmasını ve hatırlamasını sağlayan bilişsel süreçlerdir.

 

 

 

          Öğrenmeyi sağlayan süreçler;

 

1.      Çevredeki uyarıcının alıcılar (duyu organları)yoluyla alınması,

2.      Duyusal kayıt yoluyla bilginin kaydedilmesi(duyusal kayıt),

3.      Dikkat ve seçici algı süreçleri harekete geçirilerek, duyusal kayıta gelen bilginin seçilerek kısa süreli belleğe geçirilmesi,

4.      Bilginin bir müddet kısa süreli bellekte kalabilmesi için zihinsel tekrarının yapılması(kısa sürteli bellek),

5.      Bilginin uzun süreli bellekte depolanabilmesi için işleyen bellekte(kısa süreli bellek) anlamlı kodlamanın yapılması,

6.      Kodalanan bilginin uzun süreli bellekte depolanması,

7.      Bilginin uzun süreli bellekten işleyen belleğe geri getirilmesi,

8.      Bilginin işleyen bellekten yani kısa süreli bellekten tepki üreticiye gönderilmesi,

9.      Tepki üreticinin bilgiyi vericilere(kaslara)göndermesi,

10.  Öğrenenin çevresinde performansını göstermesi,

11.  Yürütücü kontrol tarafından tüm bu süreçlerin kontrol edilmesi, düzenlenmesi.

 

 

 

          Öğrenenin çevresinde ki olaylar, bu öğrenme süreçlerini büyük ölçüde etkiler. Çevrede ki uyarıcılar, özellikle üçüncü maddede sözü edilen bilginin seçiminde ve bilginin uzun süreli bellekten kısa süreli belleğe geri geri getirilmesinde büyük rol aynar. Çevrede ki uygun olan olaylar ve uyarıcılar bu içsel süreçleri zenginleştirebileceği gibi uyarıcı yoksunluğu ya da uyarıcı kargaşası içsel süreçleri sınırlandırabilir.¨

 

 

 

          Bireyin dış dünyadan duyu organları yoluyla aldığı uyarıcılar yani bilgiler üç farklı aşamadan geçerek depolanırlar. Bilginin depolanmasını sağlayan bu bellekler işlevlerine göre ve bilgiyi saklama kapasitelerine göre duyusal, kısa süreli ve uzun süreli olmak üzere üç çeşittir.

 

 

 

Duyusal Bellek

 

 

          Bilgiyi edinmenin ilk aşaması duyusal kayıttır. Bu aşamada çevredeki uyarıcılar, uyarıcının özelliğine göre, beş duyu organımızdan biri tarafından alınarak sinirleri uyarır. Bu sırada uyarıcının izi yaklaşık 1-3 saniye duyusal belleğe kayıt olur. Örneğin bir kitabın sayfalarını hızla çevirdiğimiz zaman sayfalarda ki yazılar gözümüzde izler bırakır. Bu süreç duyusal kayıt olarak adlandırılmaktadır. Tüm duyu organlarının organik bir bozukluk olmadığı durumlarda duyusal kayıt yapma yeteneği vardır. Duyu organlarımız sürekli çalıştıkları için duyulara çok sayıda uyarıcı kayıt edilir. Diğer bir anlatımla duyusal kaydın kapasitesi çok geniştir. Duyularımız bir kameranın kayıt ettiği tüm uyarıcıları, hatta dokunma ve tatma duyuları da işin içine girdiğinde daha fazlasını kaybeder. Ancak çekilen filmler ya da fotoğraflar uzun süre incelenebilmesine karşın, duyusal kayda gelen bilgiler çok kısa zamanda silinir. Bu nedenle duyusal kayıt anlık bellek olarak ta isimlendirilir.

 

          Duyu organlarımıza gelen uyarıcılar, alındığı duygu organına bağlı olarak farklı biçimlerde depolanırlar. Örneğin görme duyusuyla alınan uyarıcı fotoğraf gibi imaj biçiminde, işitme duyusu ile alınan uyarıcı ise ses örüntüleri biçiminde kayıt olur. Bilginin duyusal kayıtta korunma süresi duyu organına göre farklılık gösterir. Örneğin görme duyusu ile alınan bilginin bellekte bellekte kalma süresi bir saniyeden azdır. İşitme duyusuyla alınan bilgiler ise 2-3 saniye kalabilirler. Ayrıca uyarıcının şiddeti de (görüntünün parlaklığı, sesin yüksekliği vb.) uyarıcının duyusal kayıtta kalma süresini uzatır. Ancak hangi duyu olursa olsun süre oldukça kısadır.

          Sınıf ortamında da öğrencilerin duyularına gelen çok sayıda uyarıcı vardır. Bunlar öğretmenin ders anlatan sesi, oturduğumuz yerin sertliği, ayağımızın değdiği yerin soğukluğu, yanımızdaki arkadaşlar ve diğer öğrenciler, duvarda ki resimler, pencereden gördüklerimiz vb.dir. Sınıfta otururken bu uyarıcıların büyük bir kısmı duyu organlarımız tarafından alınarak duyusal belleğe kaydedilir. Ancak çoğunun farkında değilizdir. Bunlardan sadece bir kısmı bilinçli hale gelir.

          Duyulara kaydolan bilgilerin bilinçli ve anlamlı bir hale dönüşmesi için kısa süreli belleğe geçmesi gerekir. Uyarıcılardan hangilerinin kısa süreli belleğe geçeceğini ise tanıma, dikkat ve algı süreçleri belirler.

 

 

 

Kısa Süreli Bellek

          Kısa süreli bellek, duyusal belleğe gelen bilgilerin davranışa dönüşmesini ya da uzun süreli belleğe kodlanmasını sağlar. Bu belleğin kapasitesi oldukça sınırlıdır. Araştırmalar kısa süreli belleğin kapasitesinin 5-9 yeni bilgi birikimi (sayı, harf, obje, isim vb.) ile sınırlı olduğunu göstermektedir. Bu belleğin bilgiyi koruma süresi ise yaklaşık 20-30 saniyedir.

 

          Örneğin telefon rehberinde tuttuğumuz bir numara, telefonda çevirinceye kadar kısa süreli bellekte tutulur. Telefon numarasını çevirmek için,  vakit kaybettiğimizde ya da  araya başka bir uyarıcı (arkadaşımızın sorusu, telefonda alışık olmadığımız bir sinyal vb.) girdiğinde, numarayı unuturuz ve yeniden bakmak zorunda kalırız. Kısa süreli bellekte bilgiyi korumak için tekrar etmek gerekir. Araya başka bir uyarıcı girmezse tekrar edilen bilgi daha uzun süreli bellekte korunur.

          Kısa süreli bellekte bilgiler etkindir. Bilgiler bu bellekte korunduğu kısa süre içinde ya davranışa dönüştürülür ya da uzun süreli belleğe kodlanır. Kodlama ve unutma süreçleri kısa süreli belleğin boşalarak yeni bilgiler gelmesini sağlar. Böylece kısa sürekli bellek sürekli çalışır ve öğrenmede süreklilik sağlanır. Bu işlevinden ötürü kısa süreli belleğe çalışan bellek de denir.

          Kısa süreli belleğin kapasitesi ve bilginin korunma süresi sınırlı olmakla birlikte çok önemli işlevleri vardır. Öğrenmeyi ve hatırlamayı doğrudan etkileyen bu işlevlerin başlıcaları şunlardır:

1.      Duyusal kayda gelen yeni bilgi ile uzun süreli bellekte saklı bulunan eski bilgileri kariılaştırır ve eşleştirir.

2.      Uzun süreli bellekteki örgütlenmiş bilgilerle, yeni gelen bilgileri bütünleştirir.

3.      Yeni gelen bilgilerin sesli ya da sessiz tekrarlar yoluyla kısa süreli bellekte kalmasını sağlar.

4.      Uzun süreli bellekteki bilgileri etkin hale getirip örgütleyerek, davranışa dönüştürür.

 

 

 

Uzun Süreli Bellek

 

 

          Uzun süreli bellek yeni gelen bilgilerin eskilerle bütünleştirilerek saklandığı yerdir. Uzun süreli belleğin kapasitesinin sınırları belli değildir. Bu nedenle sınırsız olarak da kabul edilmektedir. Bilgilerin burada kalma süresi de çok uzundur. Kısa süreli bellekte etkin olan bilgiler uzun süreli bellekte edilgen biçimde durur. Bu nedenle kısa süreli bellekteki bilgiler anında hatırlanırken, uzun süreli bellekteki bilgilerin hatırlanması için belli bir süre geçmesi gerekmektedir.

          Uzun süreli bellekteki bilgilerin hatırlanma süresi, bilginin belleğe depolanma b,içimine göre değişir. İyi örgütlenmiş bilgiler çabuk hatırlanırken, diğerleri daha uzun zamanda hatırlanır. Örneğin çok iyi tanıdığımız bir kişinin adını hemen hatırlarız. Ancak hakkında az bilgiye sahip olduğumuz birisiniz adını hatırlamakta güçlük çekeriz. Hatta bazen “dilimin ucunda ama söyleyemiyorum” ifadesini kullanırız. Bu nedenle bilgilerin uzun süreli bellekte örgütlenerek depolanma biçimi çok önemlidir.

        Kısa süreli bellekteki bilgilerin uzun süreli belleğe geçmesi için bireyin bir çaba göstermesi gerekmektedir. Uzun süreli bellekte yeni gelen çok sayıda bilgiyi düzenlemek için bilgisayarda ki dosya ve dizinlerin işlevini gören şemalar vardır. şema, bir çok önerme, durum ya da olayı benzerlik ve farklılıklarına göre düzenleyen bilişsel yapıdır. Kısa süreli belleğe gelen bilgiler uzun süreli bellekte ki bu şemalarla karşılaştırılıp anlamlı hale gelir.

          Şema kavramı ilk kez Piaget tarafından geliştirilmiştir. Piaget’ye göre insanlar çok basit şemalarla doğarlar, yaşantıları yoluyla bu şemaları geliştirir ve yeni şemalar oluştururlar. Birey yeni bir durumla karşılaştığında, bu durumu belleğinde var olan şemalara uydurmaya çalışır. Buna “özümleme” denir. Yeni gelen bilgi var olan şemaya uymazsa, bilişsel bir dengesizlik durumu meydana gelir. birey dengesizlikten kurtulmak için yeni bir şema ya da bilişsel yapı oluşturur. Böylece zihinde ki bilişsel yapılar zenginleşir.

          İnsanların belleğinde geçirdikleri yaşantılara göre çok sayıda şema vardır. Örneğin hemen hemen herkesin belleğinde yaşadığı şehirle ilgili hem görsel hem de sembolik biçimde örgütlenmiş bir şema vardır. Bir arkadaşımız bize evinin adresini verdiği zaman, hemen hangi semtte oturduğunu, o semtte bildiğiniz semt ve görüntüleri, o semtte bildiğimiz yer ve sokakları hatırlarız ve bu bilgiler yardımıyla yeni adresi belleğimize depolarız. Böylece yaşadığımız şehirle ilgili şemamız biraz daha genişler.

          Bireyin şemalarında ki hatalar, yeni gelen bilgileri yanlış öğrenmelerine neden olabilir. Örneğin kuşların en önemli özelliğinin uçmak olduğu biçiminde bir önermeye sahip olan kuşu, devekuşunu kuş olarak algılamakta güçlük çekebilir.

          Bilişsel psikologlar bir işin uzmanı ile acemisi arasında ki farkı, sahip oldukları şemalarla açıklamaktadırlar. Penelope Comeaux’da (1987) deneyimli ve deneyimsiz öğretmenler üzerinde yaptıkları araştırmalarında, deneyimli öğretmenlerin deneyimsizlere göre sınıf yönetimi ve öğretim etkinlikleri hakkında daha çok bilgiye sahip olduklarını, bu nedenle bir sorunla karşılaştıklarında daha etkili davrandıklarını bulmuştur. Araştırmacılar, deneyimli öğretmenlerin başarısını, sahip oldukları öğretmenlikle ilgili şemaların zenginliği ile açıklamışlardır.

          Bilişsel psikologlar, uzun süreli belleğe depolanan bilgilerin türü ve örgütleniş biçimlerine göre üç türlü bellek tanımlamaktadırlar. Bunlar: Anlamlı bellek, anısal bellek ve işlemsel bellektir.

          Anlamlı bellek (semantic memory) bilginin anlamlı hale gelmesini sağlar. Bu bellekte birbiriyle ilintili bilgiler bir araya gelerek önermeler ağını oluşturur. Kavramlar ve ilkelerle ilgili şemalar bu bellekte yer alır. Çevremizdeki olaylara çoğunlukla bu bellekte ki şemalar yardımı ile anlam veririz. Birbiri ile ilintili olan önermeler bir araya gelerek şamalarımızı genişletir. Örneğin çocukluktan itibaren bir hayvanlar şeması oluşturmuşuzdur. Yeni bir hayvan türü ile karşılaştırdığımız zaman, bu şemanın yardımı ile gördüğümüzün bir hayvan olduğunu anlarız. Okul öğrenmelerinde yeni bilgilere anlam verilmesinde bu bellek çok önemli rol oynar. Bu nedenle bir çok eğitimci okul öğrenmelerinde kavram ve ilkelerin öğretimine öncelik vermektedir.

          Anısal bellek (episodik memory) ise, yaşadığımız olayların depolandığı yerdir. İnsanlar katıldıkları bir düğünün nerede olduğunu, gelin ve damadın isimlerin, yapıla ikramı, düğüne katılanların kıyafetlerini, orada yapılan konuşmaları bir bütün olarak hatırlarlar. Benzer biçimde yaz tatilinde gittikleri yeri, yaptıkları etkinlikleri, tüm detayları ile anlatabilirler. Bu tür bilgilerin saklandığı yer anısal bellek olarak tanımlanmaktadır. Anısal bellek anlamlı belleğe göre daha güçlüdür. Bilgileri kodlanması içinde fazla bir çabaya ihtiyaç yoktur.

          İşlemsel bellek (procedural memory) belli bir işin yapılması için gerekli işlem basamaklarının sırasıyla saklandığı yerdir. Yüzme, basketbol oynama, araba kullanma, türev alam gibi belli işlem sırası takip edilerek gerçekleştirilen işler için gerekli eylemler ve kurallar bu bellekte depolanır. Örneğin lokantaya giden bir kişi belleğinde ki lokantada yemek yeme ile ilgili şemaları kullanarak davranışta bulunur. Garsonu çağırır, yemeği ısmarlar, yemek yedikten sonra parasını öder. Garsonların servis yaptığı lokantalarda yemek yemeği öğrenmiş bir kişi, ilk kez kendi kendine servis yapılan bir yerde yemek yemeğe gidince bir masaya oturup garsonun gelmesini bekleyebilir. Çünkü mevcut şemasında lokanta da kendi kendine hizmet yoktur. Ancak daha sonra etrafını gözleyerek kendisinin yemeği taşıması gerektiğini anlayarak sıraya girer. bu şekilde var olan şeması genişler. Bir daha benzer bir yere gittiği zaman doğru davranışta bulunur. Bu bellek de anısal bellek gibi güçlüdür. Bu bellekte ki bilgiler kolay unutulmaz ve daha çabuk hatırlanır.¨

 

HOŞGELDİNİZ...!!!
 
Tavsiye Edilen Bağlantılarımız
 
Dünyanın En Güncel Teknolojisi Sitesi WwW.DunyaninTeknolojisi.CoM

Kaç Kişi Sitede?
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol