Öğrenmede Ön Öğrenmeler
ÖĞRENME VE ÇOCUK

Okullar , çocukların ve gençlerin hayat boyunca ihtiyaç duyacakları bilgi , beceri ve davranışları kazanmalarına yardımcı olmak amacıyla kurulmuş kurumlardır.
Bilgiler , beceriler, tavırlar ve alışkanlıklar hep öğrenme sonunda kazanılır. Bir insanın bütün bunları kazanabilmesi için her şeyden önce öğrenmeye hazır olması gerekir. Öğrenmeye hazır olmak denilince de :Çocuğun zekası, genel beden yapısı ve sağlığı, ruhsal ve duygusal durumu gibi kişilik özellikleri akla gelir. Bu saydıklarımızın her biri öğrenme konusunda , olumlu ya da olumsuz yönlerden ,eşit ağırlıkta rol oynarlar; etkilidirler. Bu nedenledir ki ana baba ve öğretmenler bir çocuğu mutlaka bu yönleriyle tanımalı ,ne durumda olduğunu bilmelidir. Eğitim- Öğretim işi ancak böylece kolaylaşacağı ,verimli olabileceği gibi ;öğrenme sırasında karşılaşılan güçlük ve engelleri doğuran nedenlerin neler olduğunda daha kolay anlaşılır.
Aynı yaştaki çocukların ; zeka düzeyleri , yetenekleri, büyüme ve gelişme hızları, ilgi ve ihtiyaçları yönünden birbirlerinden farklı olabileceklerini daha öncede söylemiştik. Bunun dışında bir çocuğun çeşitli yetenekleri arasında da farklılıklar bulunduğunu hepimiz biliriz. Bu nedenledir ki bir çocuğun derste , her alanda aynı derecede başarılı olması beklenmemelidir. Bu arda öğretmenlere düşen en önemli görev : Öğrencileri arasındaki ayrılıkları , bu farklı özellikleri göz önünde bulundurmak ; her öğrenciye kendi ihtiyaç ve özelliklerine uygun gelişme ve yetişme olanakları sağlamak , böylece her birini yeteneklerine göre en üstün düzeyde yetiştirmek olmalıdır.(Çaplı,Nisan 1993,syf 157-158)

ÖĞRENMEYE HAZIR BULUNUŞLUK
Hazır bulunuşluk ,öğrencinin belli bir hedef davranışa ulaşması için kendine sunulan öğrenim görevini yapma yeterliğidir. Bir öğrenim görevini, beklenen edim düzeyinde geçekleştirebilmesi için öğrencinin, öğrenim görevinin gerektirdiği olgunluk düzeyine ulaşmış ve ön yaşantıları kazanmış olması gerekir. Hazır bulunuşluk, bir öğrenim görevinin bir kesimine karşı değil, bütününedir. Eğer öğrenci, bir öğrenim görevinin, bir kesimini öğreniyor ,bir kesimini öğrenemiyorsa, öğrencinin bu başarısızlığında başka etkenler aramak gerekir.(Lahey,1978)
Koşullu öğrenme kuramlarına göre hazır bulunuşluk, öğrencinin uyaranlara uygun tepkileri yapma ve bu tepkileri kendinde yerleştirme yeterliğidir. Öğrenmenin oluşması için, öğrencinin uyarana gereken tepkiyi yineleyebilmesi ve pekiştirebilmesi gerekir. Karmaşık bir konunun öğrenilmesinde, konudan gelen uyaranların hazır bulunuşluk düzeyine indirgenip yalınlaştırılması ve yalın uyaranlara gereken tepkinin verilmesi , öğrencinin yeterliğine bağlıdır. Öğrenci bu yeterliğe ulaşamamış ise, programlaştırılmış öğrenme ile konu çözümlenerek daha yalın uyaran tepki basamaklarına indirgemelidir. Bu yöntemle konu, öğrencinin hazır bulunuşluk düzeyine indirgendiğinde, zor konunun öğrenilmesi kolaylaşır.
Bilişsel öğrenme kuramlarına göre hazır bulunuşluk, öğrencinin yeni bir konuyu algılamasına gereken bilişsel örüntüyü geliştirmesidir. Öğrencinin geçmişte öğrendikleri, birbirini etkileyerek, bir alan oluşturur. Bu alanı oluşturan doku, öğrencinin bilişsel örüntüsüdür. Öğrencinin geliştirdiği bilişsel örüntüsü, öğrenmesinin temelidir. Bilişsel örüntünün eşiği konunun güçlük düzeyine uyamadığından öğrenci, konuyu algılayamaz. Öğrencinin bilişsel örüntüsü yeni bir konuyu algılamaya yetmediğinde, konunun öğrenilmesi için gereken ön bilgi ve becerilerin , öğrenci tarafından kazanılması gerekir. Öğrenci bu yeterliğe ulaşmaz ise, öğretilecek konu, bütünlüğü bozulmadan, öğrencinin hazır bulunuşluk düzeyine uygun olarak anlamlı parçalara bölünmelidir.
Güdüsel öğrenme kuramlarına göre hazır bulunuşluk, öğrencinin gelişim düzeyidir. Öğrenci, doğuşundan başlayarak her yaşında, belli gelişim düzeyine ulaşır ve böylece yaşına uygun düzeydeki konuları öğrenmeye hazır olur. Gelişim kusurları olan öğrenci, yaşının gerektirdiği tepkileri yapmada da kusurludur. Öğrencinin, öğrendiği konulara karşı hazır bulunuşluğunda görülen kusurların kökeni, gelişimde çok önemli olan ilk çocukluk evresindeki gelişim bozukluklarıdır. Bir konuyu öğrenciye öğretebilmek için, öğrencinin gelişim düzeyi iyi tanınmalıdır.
Özetle öğrenme kuramları, bir öğrenim görevini öğrenebilmesi için öğrencinin yeterlik düzeyinin, bilişsel örüntüsünün ve gelişim düzeyinin, öğrenim görevinin düzeyine uygun olması gerektiğini savunurlar. Yeterlik, bilişsel örüntü ve gelişim düzeyi, birbirini tamamlayan ve birbirinin yerine kullanılabilen terimlerdir. (Başaran,1997,syf 214)

ÖN ÖĞRENMELERİN HATIRLANMASINI SAĞLAMA
Yeni öğrenmenin oluşumu için gerekli uyarıcıları vermeden önce; yeni öğrenmeyle ilgili olan önceki öğrenmeleri kısa süreli belleğe (işleyen belleğe) geri getirilerek hatırlanması sağlanmalıdır. Böylece, ön koşul öğrenmeler kullanıma hazır hale getirildikten sonra yeni öğrenmelere geçilmeli, eski ve yeni öğrenmeler arasındaki ilişkiler kurulmalıdır. Örneğin; Skinner’in öğrenmeye ilişkin görüşlerini öğretme- öğrenme durumlarında kullanımının işlendiği bir derste; öncelikle Skinner’in öğrenmeye ilişkin ilkelerinin neler olduğunun hatırlanması sağlanmalıdır. Öğretmen bunu “Skinner’in öğrenme ile ilgili ilkeleri nelerdi hatırlayınız” gibi bir soru ile yapabileceği gibi, tek tek ilkeleri yazarak eğitim durumlarında uygulanabilirliklerine tartışmalarını da sağlayabilir. Şahıs zamiri ve yüklem uyumunun incelendiği bir derste, ön koşul öğrenme olarak şahıs zamirlerinin neler olduğu hatırlatılarak konuya başlanabilir ve daha sonra şahıs zamirlerine uygun olarak fiile takılacak takıların neler olması gerektiği incelenebilir.
Böylece ön koşul öğrenmeler, işleyen belleğe geri getirilerek yeni öğrenmelerle ilişkilerinin kurulması ve var olan eski şemalara eklemeler yaparak anlamlı öğrenme sağlanabilir.(Senemoğlu,2001,syf 488-489)


ÖN ÖĞRENMELER VE ALGILAMA
Bize gelen yeni uyarıcılara verdiğimiz anlamlar, büyük ölçüde geçmişte edindiğimiz yaşantılara dayalıdır. Örneğin; kimya dersinde öğretmenin tahtaya yazdığı bir formülü öğrencinin anlamlandırabilmesi için, elementlerin sembollerini ve her elementin kaç atomdan meydana geldiğini daha önceden öğrenmiş olması gerekir. Öğrencinin program geliştirme dersinde, hedef kaynaklarını incelemeden önce ,hedef ve hedef türleriyle ilgili kavramları öğrenmiş olması gerekir. Eğer öğrencinin bu öğrenmeleri yanlış ve yetersiz ise, sonraki uyarıcıları yanlış anlayabilir. Böylece ön öğrenmelerdeki eksiklik sonraki öğrenmelerdeki eksik ve yanlışlığa neden olabilir. Bu nedenle öğretmenler öğrencilerinin dersle ilgili ön öğrenmelerini kontrol edip onları tamamlanmasını sağlayarak yeni öğrenileceklere geçmelidirler. Aksi takdirde , öğrencinin yeni öğrenilecek şeyleri anlamlandıramamasına , eksik ve yanlış öğrenmesine neden olurlar.(Senemoğlu,2001,syf 298)
GERİYE KET VURMA
Yeni öğrenilen bilgi, daha önce eski bilgiyle bazı bakımlardan karıştırılarak eski bilgiyi bozmaktadır. Örneğin; yeni okuma yazma öğrenen öğrenciler “b” harfini tanımakta tereddüt gösterirler, güçlük çekerler. Çünkü sonra öğrenilen “d” harfi ve önce öğrenilen “b” harfi arasındaki benzerlikler “b” harfine ilişkin öğrenmede bozulmaya neden olur. Benzer bir durum da, daha önce tek bir binada iş gören devlet kurumu, daha sonra önceki binaya benzer bir binaya taşındığında öncekinde kesin olarak bildiğiniz yerleri, artık karıştırmanıza neden olabilir.(Senemoğlu,2001,syf 334-335)
GERİYE KET VURMAYI ÖNLEMEK İÇİN ALINABİLECEK ÖNLEMLER
Geriye ket vurmanın anlaşılması, öğretimi düzenleme bakımından önem taşımaktadır. Öğretimi düzenlerken bazı özelliklere dikkat ederek, geriye ket vurma en aza indirilebilir. Alınacak önlemlerden biri; karıştırılması mümkün olan benzer kavramlar birbirine çok yakın zamanlarda öğretilmemelidir. Öncelikle biri tam olarak öğretildikten sonra birinin öğretimine geçilmelidir. Örneğin; öğrenciye “b” ve “d” harflerine öğretirken önce “b” harfine tam olarak öğrenmesi sağlandıktan sonra “d” harfinin öğretimine geçilmelidir.
Alınması gereken bir diğer önlemde gözden geçirme ve karşılaştırmadır. Yukarıdaki örneği sürdürecek olursak, “d” harfi öğrenildikten sonra, “b” harfi ile ilgili öğrenmeleri tekrar gözden geçirmeli ve iki harf arasındaki benzerlik ve farklılıklar karşılaştırarak tanımlanmalıdır. Öğrenciler hangi harfi hangisi olduğunu yanılmadan tanıyıncaya kadar alıştırma yapmaları da sağlanmalıdır. Böylece uzun süreli bellekte bulunan orijinal önerme ağı (“b”ye ait) ya da şema genişletilerek yeni bilgi (“d”) içine yerleştirilir ve karışma önlenebilir.
Geriye ket vurmayı önlemenin diğer bir yolu da benzer kavramları farklı strateji ve tekniklerle öğretmek ya da öğretimin diğer öğelerinde değişiklik yapmaktır. Örneğin; Andre ve diğerleri (1976) öğrencilere ezberlemeleri gereken iki liste vermişler; öğrencilerin bir grubu iki listeyi de aynı stratejiyi kullanarak ezberlemişler; diğer gruptakiler ise, her listeyi ezberlemek için ayrı stratejiyi kullanmışlardır. Bu durumda listeleri aynı stratejiyle ezberleyen gruptaki öğrencilerin karıştırma ve unutma düzeyi, farklı strateji ile ezberleyen gruptaki öğrencilerden anlamlı düzeyde yüksek olmuştur. Ayrıca bir çok araştırmacı tarafından öğretmenlerin, öğrencilerin hatırlamalarına yardım etmeleri ve karışmayı önlemeleri için farklı strateji ve materyal kullanmaları da önerilmektedir. Örneğin; İsveç, İsviçre,Avusturya,Avustralya birbirine çok karıştırılan ülkelerdir. Her biri ayrı stratejilerle ve araçlarla, öğretildiği takdirde öğrencinin bilgiyi karıştırması önlenebilir. Yani, biri sunuş yoluyla, diğeri iş birliğine dayalı öğrenme yoluyla vb.; biri sadece harita kullanılarak öğretilirken, diğeri de slayt vb. kullanılarak öğretildiği takdirde öğrencinin bilgiyi karıştırması önlenebilir.
Son olarak dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, bir çok şey ilk seferinde tam olarak öğrenilemez ve bu durum unutma gibi görülebilir. Bu nedenle öğretmenler, bir öğretim birimindeki öğrenmelerin tam olarak gerçekleşip gerçekleşmediğini izleme testleriyle ya da değişik ölçme yollarıyla saptamalı ve öğrencilerin tam öğrenmelerine sağladıktan sonra başka öğretim birimlerine geçmelidirler.(Senemoğlu,2001, syf 336-337)


İLERİYE KET VURMA
Bu durumda önce öğrenilen bilgi, sonra öğrenilen bilgiyi engellemekte, öğrenmeyi ve geri getirmeyi zorlaştırmaktadır. Örneğin; Türkiye’de direksiyon solda ve trafik akımı sağda bir sistemle otomobil kullanmayı öğrenen kişi, İngiltere’de direksiyon sağda ve trafik akımı solda olan bir sistemle otomobil kullanmakta zorlanmaktadır. Oysa otomobil kullanmayı hiç bilmeyen biri, İngiltere’de ya da Türkiye’de otomobil kullanmayı daha kolay öğrenmektedir. Bunun gibi, İngilizce öğrenirken sözcüklerin telaffuzunu yanlış öğrenen öğrencinin yanlışlarını sonradan düzeltmek oldukça zor olmaktadır.
Tüm öğrenmeler her zaman , önceki ya da sonraki öğrenmeyi engelleyici nitelikte karıştırıcı değildir. öğrenmeler çoğu durumda , önce ya da sonra meydana gelen öğrenmeleri destekleyici niteliktedir. Örneğin ; İtalyanca ve İspanyolca öğrenmeye yardım etmektedir. İspanyolca benzer dil yapısına sahiptir. Önce İspanyolca öğrenmek daha sonra İtalyanca öğrenmeye yardım etmektedir. Bunun gibi Latince’yi bilen bir kişi İngilizce’yi daha kolay anlamakta ve konuşmaktadır. Önceki öğrenmenin sonra oluşan öğrenmeyi desteklemesine ileriyi destekleme (proactive facilitation) adı verilmektedir.
Sonraki öğrenmenin , önceki öğrenmeyi desteklemesine de geriye destekleme (retroactive facilition) adı verilmektedir. Bu durum özellikle öğretme uygulamaları sırasında sıkça gözlenir. Örneğin; öğretmen adayı , daha önce matematikte integral konusun öğrenmiştir. Fakat bizzat kendisi integral konusunu öğrencilerine öğretirken ,integrali daha iyi öğrendiğini belirtmektedir. Yani sonraki öğrenmeler öncekileri desteklemektedir.
Ancak geriye ket vurma , önemli bir unutma (geri getirememe) nedeni olarak gözlenmektedir. Özellikle rutin olarak yapılan etkinlikler bu durumdan daha çok etkilenmektedir. Örneğin ; dün akşam yemeğinde ne yediğinizi kolay hatırlarsınız, ama bir hafta önce öğle yemeğinde ne yediğinizi hatırlamakta güçlük çekersiniz. Çünkü sonraki olaylar öncekinin bozulmasına , karıştırılmasına neden olmuştur. Ancak bizim için çok özel , tek olan bilgi asla başka bilgiler tarafından karıştırılamaz. Örneğin ; evlendiğiniz gün , doğum gününüz, yakınlarınızın ölüm günü vb.
Ancak , daha önce de açıklandığı gibi aslında uzun süreli bellekten bilginin tamamen yok olması mümkün değildir. Penfeild (1969) tarafından yapılan bir araştırmada hastaların beyinlerinin değişik bölgeleri elektrikle uyarıldığında , unuttuklarını zannettikleri çok çeşitli şeyleri hatırlamışlardır. Uzun süreli bellekte bilgi yok olmamakla birlikte , yukarıda açıklanan ona ulaşmak zor olmaktadır. (Senemoğlu,2001,syf 335-336)
ÖĞRENMENİN TRANSFERİ
Organizma hayatı boyunca daima bir öğrenme faaliyeti içindedir ve onun öğrenmeleri çok çeşitli sahaları kapladığı için çok defa bunlar arasındaki benzerlik dereceleri değişik durumlar gösterir. Bir konuda yaptığımız öğrenme başka bir öğrenmede bize yardımcı olabildiği gibi , zorlaştırabilir de. Günlük hayatta çeşitli öğrenmeler arasındaki bu kolaylaştırıcı veya zorlaştırıcı münasebetin örneklerine çok rastlarız. Sağdan trafiğe alışmış bir kimse soldan trafik sistemi bulunan bir ülkede yeni duruma alışıncaya kadar çok hata yapar; ikinci bir dil öğrenen kimse ise iki dilin cümle yapıları da aynı olduğu takdirde çok kolaylık çeker . İşte; daha önceki bir öğrenmenin daha sonraki bir öğrenme üzerine tesir yapmasına “transfer” adını veriyoruz. Transfer pozitif (kolaylaştırıcı) veya negatif (zorlaştırıcı) olabilir.
Transfer hadisesi genellikle hatırlama ve unutma proseslerinden sonra anlatılır. Çünkü önceki bir öğrenme sonraki öğrenmeye şu veya bu şekilde tesir edeceği gibi , sonraki öğrenme de önceden öğrenilmiş olan şeyin hatırlanmasına tesir eder. Yeni öğrendiğimiz şeyler eskileri bazen unutturur ; bazen de daha kolay hatırlatır. Yeni öğrendiklerimizin eski şeyleri daha kolay hatırlatmasına “Hatırlatma Kolaylaştırması” , zorlaştırmasına ise “Hatırlatma karıştırması “ adı verilir.
Transfer negatif de olmakla beraber daha çok pozitif örneklerine rastlarız. Bir öğrenmenin daha sonraki öğrenme üzerine kolaylaştırıcı tesir yapması iki öğrenme arasındaki benzerliğe dayanmaktadır. Ancak bu benzerlik malzemenin benzer olması değil , kolaylaştırması genelleme dolayısıyla olur; ilk öğrenmeden edindiklerimizi genelleme yoluyla sonrakilere de uyguluyoruz. Bazı öğrenmelerde transfer bakımından yaptığımız öğrenmenin muhtevası değil cinsi önemlidir. Mesela buzdolabı motorunun nasıl çalıştığını öğrenen bir insan çamaşır makinesinin motorunu kolay öğrenebilir; iki motor birbirinden farklıdır ama şahıs bir motorun nasıl çalıştığını öğrenmiş olduğu için bu bilgiyi kolayca aktarabilir. Burada ilk defasında “öğrenmeyi öğrenmiş” oluyoruz . bazen öğrendiğimiz bilgiye bağlı olarak da transfer pozitif veya negatifte olabilir. İki öğrenme arasında benzerlik yoksa transfer de yoktur. Uyarıcılar farklı olmakla beraber bunlara yapılacak tepkiler arasında benzerlik bulunursa pozitif transfer olmaktadır. Mesela ; bir yabancı dile ait kelimelerin Türkçe karşılıklarını öğrenmişseniz , başka bir yabancı dile ait kelimelerin Türkçe karşılıklarını öğrenirken kolaylık çekersiniz. Bu işi tersinden yapar , yani Türkçe kelimelerin dillerde karşılıklarını gösteren listeler öğrenmeye çalışırsanız transfer negatif olur. Bu ikinci durumda aynı uyarıcılara farklı tepkiler yapmak durumundasınız.(Özbaydar,1997-1998,syf 77)
 
HOŞGELDİNİZ...!!!
 
Tavsiye Edilen Bağlantılarımız
 
Dünyanın En Güncel Teknolojisi Sitesi WwW.DunyaninTeknolojisi.CoM

Kaç Kişi Sitede?
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol