|
|
|
Cumhuriyetin İlanı ve İlk Yılları
TBMM'NİN YENİLENMESİ
Saltanatın kaldırılmasından sonra TBMM'de bulunan eski düzen yanlıları saltanatın kaldırılması kararına büyük tepki göstermişlerdi. Kurtuluş Savaşının kazanılmasından sonra devletin rejiminin ne olacağı ve devlet başkanlığı gibi sorunlar yoğun biçimde tartışılmaya başlandı. Ayrıca Meclis Hükümeti Sistemi tıkanmıştı. Bu sorunlar TBMM'nin yıprandığını ortaya çıkardı. Meclis sorunları çözmek için seçimlere kendisini yenileme kararını aldı ve 16 Nisan 1923'de son birleşiminde kendisini dağıttı .
HALK FIRKASININ KURULMASI
(9 Ağustos 1923)
Saltanatın kaldırılmasına tutucular şiddetle karşı çıkmışlardı. Mustafa Kemal Paşa bu durumu dikkate alarak planladığı devrimleri gerçekleştirilebilmek için II. TBMM'de güçlü bir gruba ihtiyaç olduğunu anladı. Mudafa–i Hukuk Grubu'nu esas alarak Halk Fırkasını kurdu. (9 Ağustos 1923).
ANKARA'NIN BAŞKENT YAPILMASI
(13 Ekim 1923)
Kurtuluş Savaşı yıllarından itibaren Ankara fiilen başkent idi. Osmanlı Devletinin başkenti olan İstanbul I. Dünya savaşı yıllarında kolay bir şekilde işgale uğramıştı. Ayrıca toplumsal ve siyasal bakımdan TBMM'ne güç katacak bir özelliğe sahip değildi. Bu durumlar dikkate alındığında Ankara daha güvenilir bir yapıda idi. İsmet İnönü'nün sunduğu bir kanun kabul edilerek, Ankara başkent yapıldı. (13 Ekim 1923)
CUMHURİYET'İN İLANI (29 EKİM 1923)
Lozan Antlaşmasının imzalanmasından sonra Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey istifa etmiş ve yerine Ali Fethi Bey getirilmişti. Mustafa Kemal Paşa ile siyasi konularda ayrı düşünen muhalefet, Bakanlar Kurulunun çalışmalarını engellediler. Bunun üzerine Ali Fethi Bey ve Bakanlar istifa etmek zorunda kaldı. 1921 Anayasasına göre Bakanlar Meclis tarafından tek tek oylanarak çoğunlukla seçilmesi gerekiyordu. Ancak çoğunluk sağlanıp hükümet kurulamadı. Bu olaylar Meclis Hükümeti Sisteminin tıkandığını ortaya koydu. Ayrıca rejimin adı konusu da tartışılmakta idi. Yaşanan bu sorunların çözümü için Cumhuriyet ilân edildi. (29 Ekim 1923). Böylece rejimin adı kondu, meclis hükümeti sistemi yerine kabine sistemine geçildi ve devlet başkanlığı sorunu çözüldü.
HALİFELİĞİN KALDIRILMASI (3 MART 1924)
Nedenleri
1. Cumhuriyetin karşısında olan gericilerin halifenin çevresinde örgütlenmeleri
2. İstanbul'daki bir kısım basının halifeye siyasi yetkiler verilmesini savunması
3. Halife Abdülmecid'in siyasi güç kazanmayı amaçlaması
4.İngiltere'nin güdümünde olan Hindistan'daki müslüman liderlerin, hilafetin Cumhuriyetin ilânından sonraki durumuna hukuki açıklık kazandırılmasını istemeleri. Bu konuda Başbakan İsmet İnönü'ye gönderilen mektubun bazı gazetelerde yayınlanması. Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Cumhuriyetçilerin meydana gelen bu gelişmeleri devletin iç işlerine müdahale saymaları
5. Halife Abdülmecid'in muhalefetteki bazı milletvekiller ve yabancı devlet temsilcileri ile siyasi görüşmeler yapması
3 Mart 1924 tarihinde TBMM'de hilafetin kaldırıldı. Ayrıca Osmanlı Hanedanı'nın yurt dışına çıkarılması kararlaştırıldı.
Önemi: Cumhuriyetin en büyük siyasal rakibi tasfiye edilmiş oldu. Laik düzene geçişte çok büyük bir adım atıldı.
3 Mart 1924 günü aşağıdaki çalışmalar gerçekleştirildi.
1. Erkân–ı Harbiye Vekaleti kaldırıldı. Yerine Genelkurmay başkanlığı oluşturuldu. Amaç, ordunun siyaset yapmasını engellemektir.
2. Şer'iye ve Evkâf Vekaleti kaldırıldı. Bunun yerine Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Böylece dini kurum hükümetin denetimine alınarak, dini inanışların siyasete karıştırılmaması amaçlandı.
3. Tevhid–i Tedrisat Kanunu çıkarıldı. Amaç eğitim ve öğretimin ulusal birliğe ve laikliğe dayalı biçimde yapılmasıdır.
1924 ANAYASASI
20 Ocak 1921'de yapılan Teşkilat–ı Esasiye Kurtuluş Savaşı yıllarındaki olağanüstü sorunların çözümü için hazırlanmış, dar kapsamlı bir anayasa idi. Cumhuriyetin ilânından sonra yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğu görüldü. Yapılan çalışmalar sonucu 1924 Anayasası yapıldı. Anayasanın başlıca özellikleri şunlardır:
1. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
2. Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
3. Yasama yetkisini meclis kullanır. Yürütme yetkisi de, Cumhurbaşkanınca görevlendirilen başbakanın milletvekiller arasında atadığı hükümet aracılığıyla kullanılır. Ancak hükümet TBMM tarafından denetlenir. (Bu durum kuvvetler birliğinin ilkesinin benimsendiğini gösterir)
4. Yargı yetkisi, millet adına bağımsız mahkemelerce kullanılır. (Yargının bağımsızlığı kuvvetler birliğine uygun biçimdedir. Çünkü kanunlar TBMM tarafından yapılmıştır)
5. İlköğretimi yapmak zorunludur ve bu öğretim devlet okullarında parasız yapılır.
6. Seçme ve seçilme hakkı yalnızca erkeklere verilmiştir (Kadınlara 1930'da yerel seçimlerde, 1934 yılında milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı verilmiştir)
Not: Kuvvetler ayrılığı 1961 anayasasında yer almıştır.
ÇOK PARTİLİ HAYAT DENEMELERİ
TERAKKİPERVER CUMHURİYET FIRKASI
(17 Kasım 1924)
Kurtuluş Savaşının kazanılmasında başarılı çalışmalarda bulunan Rauf Bey, Refet Bele, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy ve bunlara yakın diğer bazı subaylar halifeliğin kaldırılması kararına karşı çıktılar. Bu kişiler ulusal kurtuluş savaşının zorunlu şartları gereği aynı zamanda milletvekili olmuşlardı.
Kazım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy Mustafa Kemal'in politikalarına karşı çıkarak ordu komutanlıklarından çekildiler. Bu süreçte İngiltere ile Musul sorunu nedeniyle ilişkiler bozulmuştu. Musul üzerine askeri bir harekât yapılması söz konusu idi. Tam bu sırada iki ordu komutanının görevlerinden çekilmeleri, silahlı kuvvetler üzerinde disiplin ve moral yönünden olumsuzluklara yol açabilirdi. Atatürk bu istifaların doğru olmadığını açıkladı. Ancak muhalefeti sürdürenler hem meclisi hem de orduyu yanlarına çekerek, ulusal egemenliğe dayalı devrimleri engellemeyi amaçladılar. Bunun üzerine Mustafa Kemal Atatürk muhalefet hareketini bastırmak için, kendine bağlı olan komutanlara milletvekilliğinden ayrılmalarını istedi. Mustafa kemal'i destekleyen subaylar bu isteği kabul ettiler. Kazım Karabekir ve Ali Fuat Paşalar yalnız kaldılar. Ordu komutanlıklarını devrederek milletvekili oldular. Böylece Atatürk orduyu siyasetten ayırmıştır.
Kazım Karabekir ve Ali Fuat Cebasoy'un başlattığı muhalefete Refet Bele, Rauf Orbay ve Adnan Adıvar da katıldı. Bu kişiler 17 Kasım 1924 yeni bir parti olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını (İlerici Cumhuriyet Partisi) kurdular. Bu parti cumhuriyet döneminin ilk muhalefet partisi olmuştur.
ŞEYH SAİT İSYANI (13 Şubat 1925)
Terakkiperver Fırkasını kuranların Mustafa Kemal Atatürk'e karşı gelmelerinde etkili nedenlerden birisi de iktidara gelmekti. Bu kişiler saltanatın ve halifeliğin kaldırılmasına tepkili olan kesimlerin oyunu alabilmek için parti din inançlarına saygılıdır sloganını kullanıyorlardı. Gerçekte bu durum Laik devlet anlayışına aykırı bir politika idi.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kuruluşunda yaşanan gerilimler ile bu partinin izlediği politikalar İngiltere'nin işine yaramaktaydı. Çünkü bu süreçte İngiltere ile Musul sorunu görüşülmekteydi. İngiltere bu partinin içerisindeki bazı kişileri Cumhuriyete karşı kışkırttı. Ayaklanmayı çıkartan İngiltere Doğu Anadolu'nun güneyinde yeni bir devlet kurdurarak Musul ile Türkiye'nin arasını kapatmak amacındaydı. Bu olumsuz gelişmeler Şeyh Sait isyanının çıkmasına neden oldu (13 Şubat 1925).
Fethi Okyar başkanlığındaki hükümet isyanı bastırmakta başarılı olamadı. İsmet İnönü hükümeti kuruldu. Bu hükümet isyanı bastırmak için Takrir–i Sükûn Kanunu nu meclisten çıkarttı (14 Mart 1924). Aynı gün Ankara'da ve ayaklanma bölgesinde İstiklâl Mahkemeleri kuruldu. Ayrca bölgesel seferberlik düzenlendi. İsyanlar bastırıldı. İsyancılar Takrir–i Sükûn Kanunu doğrultusunda İstiklâl Mahkemelerinde yargılanarak cezalandırıldı.
Sonuçlar:
1.Cumhuriyet rejimine yönelik eleştiriler yasaklandı.
2.Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı.
3. Mustafa Kemal Atatürk düşündüğü devrimleri gerçekleştirme ortamı buldu.
4. İstanbul'daki gerici muhalif basın disipline edildi.
5. Türkiye Musul görüşmelerinde zayıf duruma düştü ve Musul üzerine yapmayı planladığı askeri hareketı yapamadı. İngiltere amacına ulaştı.
6. Çoğulcu parlementer düzene tüm kurallarıyla daha henüz geçilemeyeceği anlaşıldı.
Not: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Osmanlı dönemi partisi olan İttihat ve Terakki'ye bağlı olanlar ile Saltanat ve Hilafet yanlıları tarafından desteklenmiştir.
MUSTAFA KEMAL'E SUİKAST GİRİŞİMİ
(16 Haziran 1926)
Mustafa Kemal Atatürk'ün ulusal egemenliğe dayalı yeni bir devleti kurmaya çalışmasına karşı olan saltanat ve hilafet yanlıları ile mandater politikaları savunanlar, Mustafa Kemal'e karşı Erzurum Kongresinden itibaren muhalefet başlatmışlardı. Bu muhalif güçler saltanatın kaldırılmasını izleyen günlerde Mustafa Kemal Paşa'yı milletvekili seçilme hakkından yoksun bırakmak için milletvekili olma koşullarına, Kurtuluş Savaşıyla belirlenen sınırları içerisinde doğmuş olma ve beş yıl sürekli olarak bir yere yerleşme şartını koydular. Mustafa Kemal'in doğduğu Selanik I. Balkan savaşında kaybedilmişti. Ayrıca Kurtuluş Savaşı nedeniyle sürekli mücadele ettiğinden dolayı beş yıl bir yerde devamlı kalamamıştı. Mustafa Kemal kendisini tasfiyeye yönelik bu kanunun teklifini eleştirdi. Kamuoyu Mustafa Kemal'i destekledi. Bu tepkiler üzerine sorun çözümlenmişti.
Saltanatın ve hilafetin kaldırılışını bir türlü içine sindiremeyen Osmanlı döneminin partisi olan İttihat ve Terakki Fırkasından olanlar Mustafa Kemal'i öldürmek için İzmir'de bir suikast yapmayı planladılar. Mustafa Kemal'e 16 Haziran 1926'da İzmir'e gelecekti. Mustafa Kemal'in gezi programı bir gün gecikince, suikastçileri Sakız adasına kaçırmakla görevli olan motorcu durumu yetkililere bildirmiştir. Suikast planının ortaya çıkarılmasından sonra İstiklâl Mahkemesi kuruldu. Mahkemede İttihat ve Terakki'ye ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasına bağlı olan suçlular cezalandırıldı.
Not: Suikastçi ittihatçılar planı gerçekleştirmek için Terakkiperver Fırkasına bağlı bazı kişilerle birlikte hareket etmişlerdir.
SERBEST CUMHURİYET FIRKASI
(12 Ağustos 1930)
1929 yılında ABD'de çıkan ve kısa sürede bütün dünyayı etkileyen ekonomik bunalım Türkiye'yi de sarsmıştı. İşsizlik ve enflasyon yeni kurulan devletin ülke kalkınmasına yönelik adımlar atılmasını yavaşlatıyordu.
Mustafa Kemal Atatürk yaptığı yurt gezilerinde ekonomik yaşayışla ilgili bazı yakınmaları yerinde görerek, yeni ekonomik politikaların izlenmesinin zorunlu olduğunu açıkladı. Bunun için Ali Fethi Okyar'dan Cumhuriyete ve laikliğe bağlı ancak yeni ekonomik politikalar sunacak bir parti kurmasını istedi.
Serbest Cumhuriyet Fırkası, Cumhuriyet Halk Partisinin izlediği Devletçilik politikasına karşı liberalizmi (Serbest piyasa ekonomisini) savundu. Parti kısa zamanda örgütlendi. Ancak partiye laik Cumhuriyete karşı olanlar girmeye başladı. Meydana gelen bu gelişmeler Ali Fethi Bey'in kontrolünden çıktı. Bu durum üzerine Serbest Cumhuriyet Fırkası kendi kendisini feshetti. (18 Aralık 1930)
Not: Bu durum ülkede henüz çoğulcu sisteme geçişe uygun bir ortam olmadığını bir daha göstermiştir.
MENEMEN OLAYI (23 Aralık 1930)
Serbest Cumhuriyet Fırkasının kuruluşunu fırsat bilen Cumhuriyet karşıtı çevreler yeniden hareketlenmişlerdi. Bu çevrelerden biri olan Menemen'deki Nakşibendi tarikatına bağlı kişiler Şeriat isteriz propagandasıyla halkı kışkırttılar. Derviş Mehmet isimli kişi kendisini destekleyenlerle isyanı başlattı. İsyanı bastırmak isteyen asteğmen Kubilay ve askerler öldürüldü. Ordu birlikleri isyanı bastırdı. Bölgede sıkı yönetim ilân edildi. Suçlular kurulan askeri mahkemede en şiddetli biçimde cezalandırıldı.
Not: Laik Cumhuriyeti yıkmaya yönelik siyasi bir ayaklanma olan Menemen isyanı Şeyh İsyanına benzerlik gösterir. Bu durum Laik devlet anlayışın ülkeye tam olarak yerleşmediğini gösterir.
HUKUK ALANINDA İNKILÂPLAR
Mustafa Kemal Atatürk I. TBMM'nin kurulmasıyla birlikte, ulusal egemenlik ilkesine dayalı, akla, bilime ve teknolojik gelişmelere önem veren çağdaş ve modern bir devlet kurmayı hedeflemiştir. Yeni Türk Devletinin çağdaş bir devlet olması için ilk koşul olarak laiklik anlayışının hayata geçirilmesini amaçlanmıştır.
DEVLET YAPISINDA LAİKLEŞME
AŞAMALARI:
1. Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
Devletin laikleşmesi yolunda gerçekleştirilen ilk devrimdir. Bu devrimle siyasal ve dinsel gücü elinde bulunduran padişahlık idaresine son verilmiştir. Siyasi kuvvetin TBMM'ne ait olduğu resmen söylenmiştir. TBMM tarafından halifeliğe atanan Abdülmecit dini bir sembol olmuştur.
2. Cumhuriyetin İlânı (29 Ekim 1923)
Saltanata yeniden dönülmesi için yapılan çalışmalar sona erdirilmiştir. Böylece ulusun kendi kendisini idaresi olan demokrasinin kurulduğu resmen benimsendiği duyurulmuştur.
3. Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)
Halifeliğin kaldırılması devlet yapısının laikleşmesindeki en büyük adım olmuştur.
4. Tevhid–i Tedrisat Kanununun Kabulü
(3 Mart 1924)
Eğitim öğretim birleştirildi. Eğitim kurumları devletin denetimine alındı. Çağdaş bir millet yetiştirecek Milli eğitim sisteminin kurulması kararlaştırıldı. Medreseler kapatıldı. Böylece eğitimde yanlış inançlara, batıl fikirlere ve gericiliğe yer verilmeyeceği ortaya kondu. Tevhid–i Tedrisat kanunuyla eğitim ve öğretimde laikleşmenin ilk adımı atıldı. Ayrıca Milli Eğitim Teşkilatını kültürel devrimlere destek olacak şekilde biçimlendirilmesi için 1926 yılında da Milli Eğitim Kanunu çıkarıldı.
5. Şeriye ve Evkâf Vekaletinin (Şeriat İşleri ve
Vakıflar Bakanlığının) Kaldırılması
(3 Mart 1924)
Din işleriyle ilgili bu bakanlık kaldırılarak yerine Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Bu gelişmeyle dinsel inanışları kullanarak yeniliklere karşı olan gericiler etkisiz hale getirildi.
6. Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kaldırılması
(30 Kasım 1925)
Çeşitli mezheplere ait bu yerler müslüman halkı kendi taraflarına çekerek ayrılıklara yol açmışlardı. Şeyh Sait isyanını izleyen Takrir–i Suskun döneminde bu yerler kapatıldı. Şeyhlik, dervişlik, seyitlik ve müritlik gibi ünvanlar yasaklandı. Bu çalışmalar toplum hayatının laikleşmesiyle de ilgilidir.
7. Medeni Kanunun Kabulü (17 Şubat 1926)
Osmanlı Devleti zamanında hukukta birlik yoktu. Yasalar dini (şeri) ve örfi olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Bunun yanısıra Tanzimat döneminde Batı Avrupa'daki siyasal ve toplumsal gelişmelerin imparatorluğu etkilemesiyle Batılı yasalar yapılmıştı. Kapitülasyonlar nedeniyle de yabancı mahkemeler de kurulmuştu.
XIX. yüzyılda Ahmet Cevdet Paşa başkanlığında bir kurul Mecelle adı verilen dini esaslara dayanan bir medeni yasa yapmıştı. Ancak yasa çağın koşullarına göre yetersizdi. Dini yasalar İslâm hukukundaki çeşitli sorunlar örnek alınarak yapılmıştı. Fakat bu yasalar çeşitli mezhepler nedeniyle çok farklılık göstermekteydi.
Türkiye Cumhuriyeti hukuktaki tüm karışıklıkları ve yaşanan sorunları ortadan kaldırmak ve eşitliği gerçekleştirmek için yeni bir Medeni Kanun yaptı. Bu kanunun hazırlanmasında İsviçre Medeni Kanunu
Medeni Kanunla Sağlanan İlerlemeler:
a) Evlilikte tek eşlilik ve resmi nikah zorunluluğu
b) Kadınlara da boşanma hakkı ve mirasta eşitlik hakkının sağlanması
c) Kadınlara istediği mesleğe girebilme hakkının tanınması
d) Kişilerin mallarla ve birbirleriyle olan sosyal ve ekonomik ilişkileri çağdaş kurallara bağlanması
Not: Müslüman olmayan cemaatler de Lozan Anlaşmasıyla kendilerine verilmiş olan örf ve adet kurallarının uygulanması hakkından gönüllü olarak vazgeçerek, Medeni Kanuna uyacaklarını açıkladılar.
8. Kadınlara Siyasal Hakların Verilmesi
– Kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkının tanınması (1930)
– Kadınlara milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkının verilmesi (1934)
Kadınlara siyasal hakların tanınmasıyla Türkiye Cumhuriyetinde parlementer düzen kuvvetlenmiş ve cinsler arasında eşitlik her alanda hayata geçirilmiştir.
9. Anayasa'dan Laikliğe Aykırı Hükümlerin
Çıkarılması
Anayasa'dan Devletin dini İslâmdır ve Din işlerini TBMM yerine getirir maddeleri çıkarılmıştır (1928). Böylece Türkiye Cumhuriyetinde devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil, akla ve bilime dayandırıldığı bir kez daha etkili biçimde ortaya konmuştur.
10. Soyadı Kanununun Kabulü (1934)
Eski toplumsal düzenimizde aileler dini, sosyal ve feodal kaynaklı bazı lakaplarla biliniyordu. Dini ve feodal kaynaklı ünvanlara dayanılarak ayrıcalıklar kazananlar çeşitli sorunlara yol açmışlardı. 1934 yılında çıkarılan Soyadı Kanunu ile her aileye bir soyadı verildi. Aynı yıl çıkarılan bir kanunla hacı, hafız, molla, ağa, efendi ve paşa gibi ünvanlar yasaklandı. Bu yasayla devlet halk ilişkilerinin düzenli olması da amaçlandı.
EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA
İNKILÂPLAR
1. Tevhid–i Tedrisat Kanununun Kabulü
(3 Mart 1924)
Eğitim ve öğretimde birlik sağlandı. Çağdaş bir Milli Eğitim sisteminin kurulması amaçlandı. Medreseler kapatıldı.
2. Harf Devrimi (1 Kasım 1928)
Türkçe ses uyumuna aykırı Arap harfleri yerine Türkçenin yapısına uygun latin harfleri kabul edilmesiyle okuma ve yazma oranında artış sağlandı. Latin harfleriyle okuma ve yazmanın öğretilmesi için Millet Mektepleri açılmıştır.
3. İlkokul programları Cumhuriyet rejiminin gerektirdiği bir yapıya kavuşturuldu. Kırsal kesimdeki ilkokulların sayısı artırıldı.
4. Köylerdeki eğitim sorunlarını çözmek için Köy Enstitüleri kuruldu (1937). Bu okulların açılmasıyla çok sayıda öğretmen yetiştirildi. Ayrıca orta dereceli okullara öğretmen yetiştirmek üzere Gazi Eğitim Enstitüsü kuruldu. Osmanlı Devleti zamanında kurulan Yüksek Öğretmen Okulu sistemine devam edildi.
5. Osmanlı Üniversitesi olan Darülfünun kaldırılarak yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu (1933). Gerçekleştirilen diğer çalışmalarla Ankara Hukuk Fakültesi (1925) Yüksek Ziraat Enstitüsü (1930), Siyasal Bilgiler Okulu (1935), Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi (1936) gibi yüksekokullar açıldı.
6. Türk Tarih Kurumunun Kurulması (1931)
Osmanlı eğitim sistemi içerisinde iki tarih anlayışı vardı. Medreselerde İslâm tarihi, Batı tarzındaki okullarda ise Osmanlı tarihi okutulmaktaydı. Mustafa Kemal Atatürk tarih konularıyla yoğun biçimde ilgilenerek Türk Tarihinin İslâm ve Osmanlı tarihleriyle sınırlanamayacağını gördü. Türklerin dünya uygarlık tarihinde önemli bir yere sahip olduğunu ispatlamak için Türk Tarih Kurumu kuruluşunu sağladı.
7. Türk Dil Kurumunun Kurulması (1932)
Tanzimattan itibaren dil konusunda önemli tartışmalar başlamıştır. Bu tartışmalarda Türkçenin yabancı kelimelerden arındırılması konuşulmuştur. 1928 yılındaki Harf Devrimi dil çalışmalarına daha çok önem verilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. 1932 yılında Türk yazı dilinde yabancı kelimelerin atılması, halk dili ile yazı dilinin birleştirilmesi için Türk Dil Kurumu kuruldu.
8. İlkokulların parasız ve zorunlu olduğu anayasa hükmü yapıldı (1937).
TOPLUMSAL YAŞAYIŞIN DÜZENLENMESİ
1. Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması
(30 Kasım 1925)
Çeşitli İslâm mezheplerine ait bu dinsel yerlerde, siyasi, hukuki, eğitim ve toplumsal nitelikli devrimlere karşı propagandalar yapılıyordu. Osmanlı zamanında bu yerler çeşitli dini tartışmalarla toplumun parçalanmasına yol açmışlardı. Şeyh Sait isyanının bastırılması izleyen süreçte TBMM'de 30 Kasım 1925'te kabul edilen bir kanunla Tekke, Zaviye ve Türbeler kapatıldı.
2. Milletlerarası Takvim ve Saatin Kabul Edilmesi
1925 yılında kabul edilen kanunla Hicri takvim yerine, Miladi takvim kabul edilmiştir. Ayrıca uluslararası saat sistemine geçiş kararı alındı.
3. Kıyafette Değişiklikler
Osmanlı toplumunda bir çok yöresel kıyafet kullanılmıştı. Bu yöresel kıyafetler eski düşüncelerin sürdürülmesinde bir araç olarak kullanılmaktaydı. Mustafa Kemal 1925 yılında yaptığı Kastamonu – İnebolu gezisinde şapkayı tanıtarak kılık kıyafette değişikliğin ilk adımını attı. Bundan sonra 25 Kasım 1925'te Şapka Kanunu çıkartıldı, tutuculuğun simgesi olan fes'in yerine şapka giyilmeye başlandı.
1934 yılında yapılan kanunla kılık kıyfet alanında laik bir görünüm sağlandı. Din adamlarının dini kıyafetlerini sadece ibadet yerinde giyebilecekleri kararlaştırıldı. En yüksek din temsilcilerinin ise ibadet kıyafetlerini sürekli giyebilecekleri uygun görüldü.
4. Uluslararası Rakamlar ve Ölçülerin Kabul
Edilmesi
Osmanlı devleti zamanında kullanılan Hint rakamlarının yerine uluslararası rakamların kullanılması 1928 yılında kabul edilmiştir. 1931 yılında uzunluk ölçüsü olarak kullanılan arşın ve endaze yerine metre, ağırlık ölçüsü olarak kullanılan okka yerine de kilogram sistemi benimsenmiştir. Bu yeniliklerle ticaret ve ekonomik alanda işlem kolaylığı sağlanmıştır.
5. Soyadı Kanununun Kabulü (1934)
Nüfus işlerindeki karışıklıklar giderildi. Evlilik, askerlik ve ticaret gibi alanlarda devlet halk ilişkilerinde bir düzen sağlandı. Ayrıcalıklara neden Osmanlı dönemindeki ünvan ve lakaplar yasaklandı.
EKONOMİK ALANDA GELİŞMELER
İzmir İktisat Kongresi (18 Şubat 1923)
Lozan antlaşması görüşmeleri sürerken toplanan bu kongrede yeni kurulan devletin ekonomik alanda kalkınmada izleyeceği politikalar saptanmıştır. Kongre'de Misak–ı İktisadi denilen ilke kabul edilmiştir. Bu ilkeye göre Ulusal bağımsızlıktan ödün vermeden, kendi öz kaynaklarımız dayanarak kalkınmak esas alarak benimsenmiştir. Alınan kararlar serbest piyasa anlayışına (İktisadi Liberalizm) dayandırılmıştır. Başlıca kararlar şunlardır:
1. Özel sektöre kredi sağlayacak bir bankanın kurulması
2. El tezgahlarından büyük fabrikalara geçilmesi
3. Aşarın kaldırılması
4. Sanayiyi kurmaya yönelik makinalardan gümrük alınmaması
5. Çiftçilere kredi verilmesinde kolaylıklar sağlanması
Tarım Alanında Yenilikler
1. Aşar vergisi kaldırıldı (1925)
2. Köylünün ürünlerinin aracıya kaptırmadan pazarlanması için Tarım Kredi Kooperatifleri kurulmaya başladı.
3. Modern tarımın yapılışını öğretmek için Orta ve Yüksek Ziraat Okulları açıldı.
4. Modern tarımı tanıtmak Devlet Üretme Çiftlikleri kuruldu.
Not: Topraksız köylüyü toprak sahibi yapmak için geniş kapsamlı bir toprak reformu yapılamamıştır.
Ticaret Alanında Yenilikler
1. İş sahiplerine kredi vermek için Türkiye İş Bankası kuruldu.
2. Kabotaj kanunu çıkarıldı (1926). Bu kanunla kıyılarımızdaki denizcilik yerli işletmecilere verildi. Yabancıların çalışmaları yasaklandı.
Sanayi ve Madencilik Alanında Yenilikler
1. Modern sanayiyi kurmak için Sanayi ve Maden Bankası Kuruldu (1925). Bu banka sonradan Sümerbank'a devredildi.
2. Teşvik–i Sanayi Kanunu çıkarıldı (1927). Özel sektöre bu kanunla sermaye verilerek, vergi kolaylıkları sağlandı. Ancak özel sektör desteklere rağmen sanayiyi kurma çalışmalarında yetersiz oldu.Bunun üzerine devlet temel sanayi şatırımlarını gerçekleştirmek için harekete geçti. Böylece devletçilik ilkesi doğdu.
DEVLETÇİLİK İLKESİNİN KABULÜ
Teşvik–i Sanayi Kanununa rağmen özel sektörün başarısız olması ve 1929 dünya ekonomik bunalımı nedeniyle sanayiyi kurma işini devletin doğrudan gerçekleştirmesi üzerine devletçilik ilkesi doğmuştur. İlke doğrultusunda aşağıdaki fabrikalar ve kurumlar kurulmuştur.
– Malatya, Kayseri, Bursa ve Merzifon dokuma fabrikaları
– Uşak ve Alpullu Şeker Fabrikaları
– Paşabahçe Cam Fabrikası ile Beykoz Deri Fabrikaları, İzmit Kağıt Fabrikası
– Karabük Demirçelik Fabrikası
– Madenlerin tespiti ve işletilmesi için Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü ile Etibank kuruldu.
–Yabancıların işlettiği demiryolları satın alınarak millileştirildi.
Not: 1930–1938 yılları arasında devletçilik ilkesi başarıyla uygulandı.
– 1931 yılında Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı uygulamaya konuldu. Sümerbank ve İş Bankası'nın desteği ile özellikle dokuma sanayisinde önemli gelişme sağlandı.
– İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı 1937 yılında hazırlandı. Bu planın uygulanmasına 1938'de geçildi. Ancak İkinci Dünya Savaşının çıkması üzerine bu plan uygulanamadı.
– Devlet İstatistik Enstitüsü kuruldu (1926) |
|
|
|
|
|
|